Son yıllarda dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olarak öne çıkan Çin, pek çok uluslararası gözlemci ve ekonomist tarafından uçurumun eşiğinde olduğu yönünde yorumlarla gündeme geliyor. Özellikle 2023 yılının ortalarından itibaren ilgili ekonomik verilerin kötüleşmesi, bu durumu daha da belirgin hale getirmiş durumda. İhracattaki azalma, iç talepteki yavaşlama ve yüksek genç işsizlik oranları, Çin'in ekonomisini olumsuz etkileyen faktörlerin başında geliyor. Ancak bu sürecin nedenleri ve olası sonuçları daha geniş bir perspektiften incelenmesi gereken bir konu.
Çin, 21. yüzyılın başlarından itibaren yüksek büyüme oranlarıyla dikkat çekmiş ve dünya ekonomisinde önemli bir rol oynamıştır. Ancak son yıllarda, özellikle COVID-19 pandemisinin etkileriyle beraber bu büyümenin sürdürülebilirliği sorgulanmaya başlandı. 2023'te gelen veriler, Çin ekonomisinde büyümenin yavaşladığını ve hatta durma noktasına geldiğini gösteriyor. İhracatın azalması ve iç talebin yetersizliği, özellikle sanayi üretimini olumsuz etkiliyor. Ekonomik büyümeyi destekleyen altyapı yatırımlarının da yavaşlamış olması, bu durumu pekiştiriyor. Ekonomik yavaşlama, pek çok sektörde işten çıkarmalara ve iflaslara yol açarken, yerel şirketlerin uluslararası pazarlarda rekabet şansını da azaltıyor.
Çin'de genç işsizlik oranı, son yılların en yüksek seviyesine çıkarak %20’yi aşmış durumda. Bu durum, toplumda sosyal huzursuzluğun artmasına ve genç kuşak arasında kaygıların çoğalmasına neden oluyor. Eğitimli gençlerin iş bulma konusunda yaşadığı zorluklar, devlete olan güvenin azalmasına yol açmakta. İşsizlik oranlarındaki artış, sadece ekonomik değil, sosyal boyutları da beraberinde getiriyor. Gençlerin iş bulma umudunu kaybetmesi, potansiyel yetenek havuzunun yitirilmesi anlamına gelirken, toplumdaki huzursuzluğu artırıyor. Bu durum, hükümetin ekonomiyi toparlama çabaları üzerinde de baskı oluşturmakta.
Çin'in karşı karşıya olduğu bu durum, yalnızca iç dinamiklerden kaynaklanmıyor. Küresel ekonomik belirsizlikler, ticaret savaşları ve özellikle ABD ile olan siyasi ve ekonomik gerilimler, Çin ekonomisini olumsuz etkileyen dış faktörler arasında yer alıyor. Avrupalı ülkelerle ticaret ilişkilerindeki daralma da, dış talebin azalmasına yol açıyor. Bu noktada, ekonomi politikalarının yeniden gözden geçirilmesi gerektiği ifade ediliyor.
Çin hükümeti, bu durumu düzeltmek adına çeşitli stratejiler uygulasa da, bu stratejilerin ne kadar etkili olacağı belirsizliğini koruyor. Örneğin, faiz oranlarının düşürülmesi ve altyapı projelerine yatırımların artırılması gibi önlemler, ekonomik büyümeyi teşvik etme amaçlı olarak devreye alınsa da, bu önlemlerin vatandaşlar üzerindeki etkisi henüz istenilen düzeye ulaşamadı. Uzmanlar, bu durumun geçici olabilir, ancak uzun vadeli etkilerinin daha ciddi olabileceği uyarısında bulunuyor.
Sonuç olarak, Çin ekonomisinin durumu pek çok belirsizliği beraberinde getiriyor. Hem iç hem de dış faktörlerin etkisiyle ortaya çıkan bu durum, gelecekte ciddi sosyal ve ekonomik sorunlara yol açabilir. Bu nedenle, hem hükümetin hem de özel sektörün, çözüm odaklı ve sürdürülebilir politikalara yönelmesi büyük önem taşıyor. Aksi takdirde, dünya ekonomisinin büyük bir parçası olarak kabul edilen Çin, derin bir krizin eşiğinde kalmaya devam edebilir.